28 Şubat 2010 Pazar

Doğal Reçel Yapımı

   Bir önceki yazımda Zeytinburnu Tıbbi Bitkiler Bahçesi (Merkezefendi Alternatif Tıp Derneği)'nden bahsetmiştim. İstanbul'da yaşayan veya İstanbul'a gelip burayı ziyaret etme imkanı olanların yazıya ve merkezin web sitesine göz atmalarını tavsiye ederim.
   Doğal beslenme, katkısız gıdalarla ilgili olunca bu kurs da çok ilgimi çekti ve kaydımı yaptırdım. Kursta geçen 2 saat süresince şekersiz reçelin nasıl yapılacağını, şeker yerine alternatif olarak ne kullanılabileceğini, reçele kıvam vermek için neler kullanılabileceğini öğrendik. Şimdi sizlere genel olarak bunlardan bahsetmek istiyorum.
   Reçel iki şekilde yapılıyor: 1) Şekerle, yani bizim evlerimizde her zaman yaptığımız gibi yapılanı, 2) Şekersiz veya az şekerli olarak yapılanı. Biz ikinci tip üzerinde durduk.
   Reçel malumunuz tatlı bir yiyecektir ve şeker kullanmayınca tatlılık verici olarak şekere alternatif birşey kullanmak gerekir. Kursu veren biyolog Arzu hanım bununla ilgili bir çok deneme yaptığını, en iyi sonucu elma suyu konsantresi ile aldığını söyledi. Yani toz şeker yerine meyvelerde (elmada) doğal olarak bulunan şekerin uzun saatler kaynatılarak yüksek yoğunluklu olarak ortaya çıkarılması ile elde edilen konsantre kullanarak doğal reçelimizi tatlandırıyoruz. Arzu hanım elma konsantresini evde üretimin zor olduğunu, doğal üretim yapan güvenilir bir firmadan toptan aldıklarını söyledi. İşin bu kısmı biraz hesapları karıştırıyor ancak anlatılan yöntemin gereği bu. Elma suyu konsantresi yerine üzüm veya keçiboynuzu pekmezi de kullanılabilir, elma suyu konsantresi de zaten pekmez kıvamında ve görünümünde bir sıvıdır.
   Hazır satılan reçellerin etiketlerini okuduğunuzda içindekilerde "pektin" yazısını görürsünüz. Pektin, meyvelerde doğal olarak bulunan kıvam arttırıcı özelliği olan bir maddedir. Özellikle elma, armut ve ayva kabuk ve çekirdeklerinde, havuçta, ve limonun kabuğunun altındaki beyaz kısımlarında bolca bulunur. Ayva tatlısı yaparken kabuk ve çekirdekleri de tencereye koyarız bildiğiniz gibi, bunun sebebi ayvada bol miktarda bulunan pektinden tatlının kıvamını oluşturmada faydalanmaktır (doğal renklendirilmiş ayva tatlısı tarifimiz burada). Reçelimizde kıvamı arttırmak için pektin de kullanacağız. 
   Hazır reçellerin çoğunluğunda laboratuvar işleminden geçmiş, "yüksek metoksilli pektin" kullanılıyormuş. Doğal meyvelerde bulunan pektin ise "düşük metoksilli pektin" sınıfından oluyor. Pektini isterseniz evde elde edebilirsiniz. İsterseniz doğal elde edilmiş hazır düşük metoksilli pektin bulabilirseniz bunu da kullanabilirsiniz. Kursta toz halinde düşük metoksilli pektin kullanıldı.
   Evde pektin yapmak isterseniz yapacağınız türe göre elma, limon veya havuç rendelerini biraz su ilavesiyle kaynatıp sonra süzmeniz gerekecek. Detayları ve doğal reçel yapımı atölyesi notlarını bu linkteki dosyayı indirerek incelebilirsiniz. (Fotoğraf: Ev yapımı olarak hazırlanıp kavanozlanmış pektinler ve reçeller)
   Bir de bilenleriniz vardır, reçel yapmadan önce yapılacak meyveler kireç kaymağında bekletilirmiş. Meyvelerin daha diri olması erimemesi için yapılıyormuş. Kursta da buna benzer bir uygulama yapılarak meyveler 1 bardak suda eritilmiş 1 tatlı kaşığı Kalsiyum çözeltisi içerisinde 1 saat kadar beklettikten sonra iyice yıkandıktan sonra pişirmeye alındı. Burada istenen kalsiyumun meyve asitleriyle istenen reaksiyonu verip işini bitirdikten sonra uzaklaştırılması. 
  Tüm bunlardan sonra reçelin hazırlanma kısmından kısaca bahsedelim:
-1 kilo kadar meyve yıkanıp hazırlanıp 1 bardak suda eritilmiş 1 tatlı kaşığı kalsiyum çözeltisinde bekletilir ve sonra iyice yıkanıp süzülür. (Ayva, kuşburnu, portakal kabuğunda bunu yapmanıza gerek yoktur)
-Tencereye 1 kilo meyveye 1,5 bardak hesabıyla 1,5 bardak elma suyu konsantresi alınıp kaynatılır.
-İçerisine 3 çay kaşığı hazır doğal toz pektin serpiştirilip veya 3-4 tatlı kaşığı ev yapımı pektin konulup hızlı hareketlerle karıştırılır.
-Tencereye hazırlanan meyveler eklenir, koyulaşıncaya kadar kaynatılır.
-Sıcakken steril edilmiş (kaynar suda 5 dakika kapağı ile birlikte bekletilmiş) kavanozlara konulup ağzı sıkıca kapatılarak hava alıp almadığını kontrol etmek için ters çevrilir.
   Elma suyu konsantresi pekmez gibi koyu renkte olduğu için portakal kabuğu reçeli gibi reçellerde koyu bir renk elde edilmesine yol açıyor (ilk fotoğraf).
   Kurs günü yapılan vişne reçeli:
   Doğal reçel yapımı atölyesi notları, doğal pektin yapımı detaylarıyla bu linkte. Bu bana zor geldi ben yine reçelimi şekerle kaynatıp yapayım diyorsanız bir sonraki tarif geçenlerde yaptığım portakal kabuğu reçeli olacak :) -portakal kabuğu reçeli tarifi burada-
   Sağlıkla, afiyetle kalın...

27 Şubat 2010 Cumartesi

Zeytinburnu Tıbbi Bitkiler Bahçesi

   Sevgili Jibek ablamızın estetisyen olduğunu biliyor muydunuz? Doğal kozmetikler, tıbbi bitkilerin kullanımı gibi ortak bir çok ilgi alanımız olunca onunla yazışmak çok keyifli oluyor. Sizin de bu konularda merak ettikleriniz varsa severek cevaplayacağını düşünüyorum.
   Jibek abla sayesinde Zeytinburnu Tıbbi Bitkiler Bahçesi'nden haberdar oldum. O, İstanbul'dayken buradaki kursları takip etmiş, bana da tavsiye etti. Çok da iyi oldu. Geçtiğimiz çarşamba günü Doğal Reçel Yapımı Atölye Çalışmasına katıldım. Çok keyifli bir 2 saat geçirdim.
    Doğal reçel yapımından bir sonraki yazımda bahsetmek istiyorum. Önce sizlerle merkezde yakaladığım güzel detayları paylaşmak istiyorum. Yukarıda merkezde yapılan doğal renklendirme çalışmalarından küçük bir örnek görüyorsunuz. İplikler ceviz yaprağı, soğan kabuğu, gelincik, servi meyvesi gibi bitkisel droglarla tamamen doğal olarak renklendirilmiş. Merkezde "Doğal renklendirme" ismiyle bunun kursu da veriliyor. Web sitesinden detaylı bilgi alabilirsiniz. Aşağıda da doğal olarak renklendirilmiş iplik yumaklarını görüyorsunuz. Yanında da benim orada görünce gülümsemeden geçemediğim bir ayrıntı var; Vitex agnus castus'un Türkçe ismi geçen dönem farmakognozi sınav sorularımızdan biriydi ve ben hatırlayamamıştım :) "Hayıt" çok da akılda kalıcı bir isim değil ama, haksız mıyım :) (Fotoğraflara tıklayarak büyük şekilde izleyebilirsiniz)
  Bahçe'deki droglardan numuneler:
   Merkezin yayınladığı çok güzel kitaplar gördüm. En eski Türk tıbbi uygulamaları, bitki kullanımları, reçetelerin olduğu çok güzel kitaplar var. Aşağıdakiler bunlardan sadece iki tanesi. Bir dahaki gidişimde bunlardan da edinmek istiyorum.
   Bu da sarmaşık :) Bahçede bahara hazırlanan ancak şimdi yapraklarını dökmüş çıplak birçok çeşit tıbbi bitki var. Hepsinin önündeki kartelalarda Türkçe ve Latince isimleri, genel özellikleri ve kullanılışları kısaca yazıyor. İstanbul Üniversitesi'nin Beyazıt'taki ana kampüsü de böyle bir herbaryumdur. Çok çeşitli ağaçlar ve çiçekler bulunur, her ağacın önünde küçük tabelalarda bitkinin özellikleri yazar. Bilmeyenlere gidip görmeleri tavsiye edilir. (Tabi içeri girebilirseniz, zira turistler bahçemizde rahatça dolaşırken öğrenci kimliği olmayan Türkler bahçeye alınmıyor, hatta fakülte binamız ayrı yerde olduğu için eczacılık öğrencileri dahi sadece yemek saatleri içerisinde girebiliyorlar, defalarca imza toplandı ama değişen birşey yok maalesef, ha bir de başörtülü olarak da bahçeyi ziyaret etmeniz mümkün değil...Pakistanlı bir turist çiftin bu sebepten kapıdan döndürüldüğünü biliyoruz...)
   Bizim okulda gördüğümüz derslerden bitkiler ile ilgili olanların birkaçı kurs şeklinde bu merkezde gösteriliyor; bitki çizimi, fitoterapi, bitki kimyası ve beslenme, aromaterapi gibi.. İstanbul'da yaşayanlar veya ziyarete gelebilecek olanlar için bu kursların çok güzel bir fırsat olduğunu düşünüyorum. Bahçeye baharda tekrar gidip başka kareler de paylaşmak istiyorum, şimdilik yeşil olan sadece bu sarmaşıktı :)
   Sağlıkla kalın, hayırlı günler...

26 Şubat 2010 Cuma

Brokolili Havuç Salatası

   Brokoli yavaş yavaş ülkemizde de tüketimi yaygınlaşmaya başlayan bir sebze. Faydalarını göz önüne alınca bu çok sevindirici bir durum. Ancak bize biraz yabancı olan bu sebzeyi nasıl pişirip değişik şekillerde nasıl yiyebileceğini bilemiyor insan bazen. Bu salatayı yapmak için brokoli almaya gittiğimde her zaman alışveriş yaptığım amca bana bunu nasıl pişiriyorsun diye sordu, ben de ona marine edilmiş brokoli tarifini biraz anlattım :) Aslında şu ana kadar sadece o şekilde yemiştim ben de. Sonra Rumma'nın havuçlu salata ile birlikte servis ettiği bu salatayı gördüm. Yoğurtlu salataların yanında da brokoli çok iyi gider diye düşündüm ve hemen denedim. Gerçekten çok lezzetli bir salata oldu. Brokoliyi nasıl tüketebilirim diye düşünenlere çok güzel bir alternatif. Doğal reçel yapımı atölyesinde çektiğim fotoğrafları düzenleyip yazımı yazana kadar sizi bu güzel salata ile başbaşa bırakıyorum..:)
 Malzemeler:
-1 kap filizlerine ayrılmış brokoli
-5 tane havuç
Havuç sosu için:
-1 kase yoğurt
-2 diş sarımsak (eklemedim)
-2 kaşık ev yapımı mayonez
-tuz
Brokoli sosu için: (Ben sadece biraz zeytinyağı ile bir kaşık limon suyunu çırptım)
-yarım çay bardağı zeytinyağı
-1 yemek kaşığı hardal
-1 yemek kaşığı mayonez
-yarım limon suyu
-tuz
Hazırlanışı:
-Havuçların dışını kazıyıp yıkayın ve rendeleyin. Teflon tavada 1 tatlı kaşığı zeytinyağında hafifçe ölecek kadar kavurun ve soğumaya bırakın.
-Brokolileri yıkayıp buharda pişirin (buharda pişirme için buraya bakınız)
-Havuç sosu için bir kasede malzemeleri çırpın ve soğumuş olan havuçları ekleyip karıştırın. Servis tabağına alıp etrafına brokolileri dizin.
-Servis yaparken sos malzemelerini çırparak hazırladığınız brokoli sosundan brokolilerin üzerine koyun.
Ben havuç salatasına dereotunu her zaman çok yakıştırırım, bu sefer içine değil üzerine serpiştirdim, tavsiye ederim.
Afiyet olsun :)

Brokoli ile ilgili diğer yazılarımız:

Ev Yapımı Turşu (Kış Turşusu)

   Biraz yazmaya ara verince özellikle tarifler birikti. Turşumu yapalı çok oldu, hatta yedik bitirmek üzereyiz. Ev yapımı gıdalar diyoruz madem, evde turşu yapmadan olmazdı değil mi :)
   Cahide ablanın tarifiyle ilk kez turşu yaptım (daha önceki bir faciayı saymıyorum:) ) ve muhteşem oldu! 14. günde açtım tadına baktım ve henüz tam dönmemişken yemeye başladık. Evdekiler öyle beğendi ki her akşam turşu istenir oldu. İyi ki büyük bidona yapmışım yoksa çabucak bitecekmiş :)
   Cahide ablanın yöntemi çok iyi tutuyor. Ben 5 litrelikten daha büyük bir kap kullandığım için tuz miktarını biraz göz kararı ayarladım ama siz ölçüleri bire bir uygulayın, Allah'ın izniyle güzel olacağından emin olabilirsiniz. Kafama takılan yerleri sabırla detaylarıyla anlatan ve bu güzel turşuyu yapmamı sağlayan Cahide ablama tekrar çok teşekkür ediyorum :)
   Ben lahana ve havuç kullandım siz değişik turşuluk sebzeler de kullanabilirsiniz. Merak edenler için söyleyeyim; turşular kıtır kıtır oluyor, tadı ve kokusu meşhur Eminönü turşucularınınkini aratmıyor :) Tarifi Cahide abladan aynen kopyalıyorum:

KARIŞIK KIŞ TURŞUSU
Malzemeler:
Orta boy bir beyaz lahana
5-6 adet havuç
Yarım brokoli
Yarım karnabahar
Yarım kırmızı lahana
5 litrelik bir kap için:
Bir su bardağı üzüm sirkesi
Bir avuç nohut(ekşitmesi için)
2.5-3 yemek kaşığı kaya tuzu
1 yemek kaşığı şeker(ekşitmesi için)
Bir küçük baş sarmısak
YAPILIŞI
*Lahanaları 4-5 saat önceden doğrayıp 2-3 yemek kaşığı tuzla beraber harmanlayın.(yumuşaması ve daha az yer tutması için)
*Daha sonra fazla tuzunun gitmesi için hafif sudan geçirin.
*Turşu kabının dibine nohutları ve bir kaç diş sarmısak atın.
*Üzerine,yine doğradığınız sebzelerden sırasıyla dizin.
*Dizerken  ara ara sarmısak koymayı ihmal etmeyin.
*En son bütün sebzeler bittikten sonra,turşu kabının içine sirkeyi katın ve üzerine doluncaya kadar su koyun.Bu şekilde suyu tam ayarlanmış oluyor.
*Bu kez bidondaki suyu bir kaba boşaltın içine tuzunu şekerini atıp karıştırın.tekrar bu karışımı bidona doldurun.
*Ağzını uzun bir havuçla sıkıştırın ki alttaki sebzeler yüzeye çıkmasın.
*Ve temiz bir poşeti turşuların ağzına örtün buda hava almasını engelleyecektir.
*Son olarak ağzını sıkıca kapatın.Ilık bir yerde 2 hafta kadar bekletin.Mis gibi turşumuz hazır.
(**Not: Fotoğrafları tam olgunlaşmadan çekmiştim )

25 Şubat 2010 Perşembe

Ev Yapımı Kandil Simidi Ve Hayırlı Kandiller

   Tüm inananların mübarek kandilini tebrik ederim. Allah bu kutlu günleri ihya edebilmemizi nasip etsin (amin)..
   "Onlara" da dua etmeyi unutmayalım.........
     ~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
   Dışarıdan hazır alınan hiç bir şeyi yemeyince bir dönem kandil simidine hasret kalmıştım. Kandil zamanlarında ülkemizin sevdiğim adetlerinden biridir pastane vitrinlerinin kandil simitleriyle süslenmesi. Bugünlere özel ufak da olsa birşeyler yapılıyor olması hep hoşuma gider. Eh, yemesi de pek güzel olur malum bu minik simitleri :) Ben de hamurla savaştığım bir türlü tutturamadığım o eski zamanlardan sonra barış imzaladığımız andan itibaren her kandilde evde kandil simidini kendim yapmaya çalışıyorum vaktim olursa. Bugün de kolları sıvadım ve az önce simitler fırından çıktı.
   Bu simitçikler o kadar güzel oluyor ki, hani kıyır kıyır dediğimiz türden, bire bir pastanelerde yapılan kandil simitleriniz oluyor. Mutlaka deneyin diyebildiğim yıldızlı tariflerim arasında yer alır. Tabi tüm bunlar için tarifin sahibi Oktay Usta'ya çok teşekkür etmek gerekir :)
   Sadece biraz el oyalıyor, yardım edecek birini bulabilirseniz daha çabuk biter. Bir de Yaklaşık 2 tepsi küçük simidiniz oluyor, ama ben bu sefer hepsini tek bir tepsiye sıkıştırmak için inat ettiğim için kabarınca biraz kenarları birbirine yapıştı. Aralıklı olarak dizerseniz kenarları da çok güzel kızarıp ağızda çok güzel dağılan simitlerinizi elde edebilirsiniz. Gelelim tarife:
-125 gram tereyağı (oda sıcaklığında)
-1 çay bardağı sıvı yağ
-1 tatlı kaşığı toz şeker (ben 2 tatlı kaşığı koydum)
-1 tatlı kaşığı tuz
-1 tatlı kaşığı mahlep (bol koyunca daha güzel oluyor, 1 yemek kaşığı kadar koydum)
-1 tatlı kaşığı kabartma tozu (yani 1 paketin yarısı)
-Aldığı kadar un
Üzeri için:
-1 yumurta
-Susam
Hazırlanışı:
-Un ve kabartma tozu hariç tüm malzemeleri geniş bir kapta iyice karıştırın. Unu ve kabartma tozunu birlikte karışımın üzerine eleyin. Hamur ele yapışmayıp kulak memesi kıvamına gelene kadar un ekleyip yoğurun. Hamur bütünleştikten sonra birkaç dakika daha un eklemeden yoğurun. Cevizden küçük parçalar koparıp tezgahta çubuk şeklinde kurşun kalem kalınlığında yuvarlayın ve iki ucunu birleştirin. Tümünü bu şekilde hazırladıktan sonra hamurları önce çırpılmış yumurtaya sonra susama bulayıp yağlanmış tepsiye dizin. 180 dereceye ısıtılmış fırında 10 dakika pişirip çıkartın. Fırında çok tutmayın, çıkardığınızda soğudukça yumuşaklığı geçip sertleşecektir.
Ben susam bitince geri kalanının iki tarafına biraz yumurta sarısı sürüp, sürdüğüm yerlerin üzerine çörek otu koydum, birkaç tanesini de burgu yapıp pişirdim.


Tekrar hepinize hayırlı kandiller, sağlıkla kalın...


(Not: Arkadaki Filistin atkım. "Onlara" da dua etmeyi unutmayalım'ın öznesinin simgesi olarak orada yer almıştır..)

24 Şubat 2010 Çarşamba

Hangi Kahve? Ve Afia'dan 3'ü Bir Arada

   Bir önceki yazımın üzerinden neredeyse bir hafta geçti. Bu sürede yakınlarımızın rahatsızlıklarını duyup üzüldük ama sonra dua ve tevekkül ile yeniden toparlandık çok şükür. İyi dileklerini ve dualarını eksik etmeyen tüm arkadaşlarımızdan Allah razı olsun, çok sağolun..
   Bu arada 1 seneye yakındır saç dökülmesinden muzdarip olduğum için sonunda cildiyeye gitmeye karar verdim ve geçen hafta muayene oldum. Doktor kan tahlili istedi ve önceden beri her tahlilimde çıkan demir eksikliği bu tahlilimde de kendini gösterdi. Saç dökülmesine demir, biotin, çinko, folik asit vb temel maddelerinin eksikliği de neden olabiliyormuş. Eğer sizin de ciddi boyutta saç dökülmesi probleminiz varsa cildiyeye gitmenizi ve doktorun vereceği tahlilleri yaptırmanızı öneririm.
*Demir eksikliğinin tedavisi için aldığım ilacın bir özelliğini de ilgilendiğimiz alana girdiğinden burada paylaşmadan geçmek istemedim. Mail yoluyla gelen sorulara da bir cevap niteliğinde olabilir: Telovium kullanıyorum, üzerinde "Vegetal Capsule" ibaresi bulunan bir ilaç. Yani kapsül hayvansal jelatinden değil bitkisel materyallerden yapılmış. Üretim amacı da vejeteryanların gereksinimini karşılamak. Bu kapsül sadece demir değil, çinko, vitamin B5, vitamin B6, folik asit ve birkaç temel maddeyi daha içerip vücuda takviye sağlıyor. 
   Şimdi, en son yazımda söz verdiğim hangi kahveleri tükettiğim ve Afia'nın yeni kahve ürününden bahsedeceğim.

   Katkısız gıda ve helâl beslenme ile yakından ilgili olan ve bununla ilgili bizzat fabrikalarına gidip hazır ürün üretimlerini gözlemleyen bir grup sözüne güvendiğimiz tanıdığımız var. Onlardan aldığım bilgi doğrultusunda bir süredir kahve konusunda da seçici davranıyorum.
  Klasik kahveler (yani etiketinde "klasik/classic" ibaresi bulunanlar -örneğin nescafe classic-) üretilirken kahve çekirdekleri yakılıyormuş. Ve bu yüzden yakılarak üretilen bu kahvelerin tüketilmesi uygun değilmiş. Bu konunun dini dayanağını net olarak bilmemekle birlikte, Lavantin'in de bir yazısında belirttiği gibi, "yanık" yemek dinen uygun değilmiş. Siz araştırarak dini boyutunu daha sağlam kaynaklardan öğrenebilirsiniz, takip edenler benim zaten burada şu haramdır bu değildir demediğimi bileceklerdir. Benim üzerinde durduğum konu yiyeceklerin üretim teknolojisi ve içerisine katılanlar. Yakılarak üretilmiş ya da kısaca yanık şeyler yemenin kanserojenliğini, sağlığa zararlarını ise duymayan kalmamıştır sanırım.
   Klasik kahveler bu nedenlerden tüketilmesi sakıncalı iken, "Gold" türü kahvelerin tüketiminde sorun yokmuş. Bu granül kahvelerin üretim teknolojisi farklıymış, yakılmıyormuş. Yani etiketinde "Gold" ibaresi bulunan kahveler (örneğin cafe crown gold ya da vs.) rahatlıkla tüketilebiliyor.
   Bu konuyu böylece kısaca açıklığa kavuşturmuş olduk. Kahve kremasının içerdiği süt tozundan ötürü ne kadar riskli ve de içerdiği bir takım katkı maddelerinden dolayı dini hassaslık konusunda açıklığa kavuşmamış noktaları olduğundan önceki yazımızda bahsetmiştik. Yani kahveleri mümkünse kremasız ve gold olanlarından içiyoruz :)

   Bu kadar kelamı etmeye gerek bırakmayacak tek bir etiket lazım aslında bizlere: Helâl sertifikası. Bir ürün Helâl sertifikası (ya da Türkiye'deki uygulama ismiyle GİMDES sertifikası) aldığı zaman onun hem sağlık açısından uygun hem de dini hassasiyetlere uygun olarak üretilmiş olduğunu bir tek ibareye bakarak anlayabiliriz. Ancak bu sistem yeni yeni kabul görmeye başladığından biz bir süre daha araştırmalarımıza, etiketleri didik didik okumaya, firmalara mailler göndermeye ve öğrendiklerimizi sizinle paylaşmaya devam edeceğiz.
   İşte Afia Gıda bize helâl sertifikaları ile ürünlerini sunduğu için güvenilir bir marka. Afia Gıda'nın ürün yelpazesine yakın zamanda kahve de eklendi. Web sitesinden de öğrenebileceğiniz gibi Afia, Malezya'dan Helâl sertifikalı bir kahveyi satışa sunuyor. Üstelik 3'ü bir arada şeklinde şekerli ve kremalı kahve.
   Bana gelen paketler ilk seriden sanırım, firmanın kendi ambalajı henüz kullanılmamış bu yüzden. Fotoğrafta gofretin altında gördüğünüz sarı paketler kahve, birinin üzerine yazıyı ben ekledim anlaşılması için. Tadına baktığımda ise gerçekten çok beğendim. Ki ben çayı da kahveyi de şekersiz içerim ve kahveyi de sütsüz ve kremasız içerim senelerdir. Alışkın olmadığım halde damak tadıma oldukça hoş geldiğini de paylaşmak isterim.
   Kahvede kremadan vazgeçemeyenler için çok güzel bir seçenek. Web sitesinden satış noktalarını öğrenebilir, telefonla veya web üzerinden sipariş verebilirsiniz. Yeni gelişmekte olan ve çok güzel çalışmaları olan bu firmanın desteklenmesi tüm amacım, yoksa bu yazdıklarımdan hiçbir menfaatim olmadığını bilmenizi isterim. Sahiplerini tanımıyorum, birkaç soru sormak için yaptığım Msn görüşmelerinden başka hiçbir bağım yoktur. Ürünleri de herkes gibi bizzat ücretini ödeyerek alıyoruz. Olası tepkilere peşinen cevap hükmünde yazılmıştır, bizi gönülden anlayan dostlarımız bu kısmı es geçebilir..
    Kahve konusundaki tercih ve uygulamalarımızı da böylece paylaşmış olduk. Bugün katıldığım Doğal Reçel Yapımı kursunda yaptıklarımızı paylaşmak içinse çok sabırsızlanıyorum :)
   Sağlıkla, keyifle kalın efendim...

18 Şubat 2010 Perşembe

Kahve Kreması (Ve Süt Tozu)

   Sevgili Rumma ve birkaç arkadaş daha uzun süre önce kahve kremasının içeriğinin güvenilir olup olmadığını sormuşlardı. Ben de o zaman evde kahve kreması bulamayıp kahve kremasını da içeren 3'ü bir arada neskafenin içeriğini taslaklara kaydetmiştim. 
   Şimdi bu içerik üzerinden kahve kreması ve dolayısıyla kahve kreması içeren 3'ü bir arada kahvelerin; bunun yanında süt tozu ve süt tozu içeren ürünlerin, içerdikleri katkı maddelerinin menşe'leri yönünden güvenilir olup olmadıklarını inceleyelim.
   
   Nescafe 3'ü bir arada ürününün içindekiler listesi:
"İçindekiler: Şeker, kahve beyazlatıcısı (%27) (glukoz şurubu, hidrojenize bitkisel yağ, asitliği düzenleyiciler (dipotasyum fosfat, sodyum polifosfat, trisodyum sitrat, pentasodyum trifosfat), sodyum kazeinat (süt proteini), emülgatör (yağ asitlerinin mono ve digliseritlerinin mono ve diasetil tartarik asit esterleri, yağ asitlerinin mono ve digliseritleri), topaklanmayı önleyici (sodyum alüminyum silikat), doğala özdeş süt aromaları, tuz), çözünebilir kahve, tuz. (eser miktarda badem, fındık, gluten, soya, yumurta) Ürünlerimizin hiçbir çeşidinde domuz yağı ve katkıları yoktur."
   
   Öncelikle şuna değinmek isterim ki bu ürünün üzerindeki gibi "domuz yağı ve katkıları yoktur" ibarelerinin yeterli olmadığını, beni ikna etmediğini daha önce "Hazır çorbalar ve Monosodyum glutamat" yazısında açıklamıştım.
   Bu içeriğe bakınca ise kahve kremasını tüketmemem için koyu renkle işaretlediğim iki madde gözüme çarpıyor. 
   İlki daha önce hakkında çok kez yazdığımız margarin yani hidrojene bitkisel yağ. Bir ürünü tüketmemem için içeriğinde bunların bulunması yeterli. Tabiki kaynağı emin bir şekilde gerekli yerlerde belgeleriyle açıklanıp belirtilmedikçe. Bu bilgilendirmeyi beklemek ise ülkemizde şu an için çok uzak. 
   Bundan dolayı, bir ürünü güvenerek kullanabilmemiz için Helâl sertifikası almış olması bizim tüketim kolaylığımız için çok lüzumludur. Her fırsatta hatırlatmaya çalıştığım gibi; siz de güvenerek tüketmek istediğiniz markalara şu an ülkemizdeki tek helâl sertifikalandırma kurumu olan GİMDES'ten sertifika alması konusunda baskı yapmalısınız. Telefon, e-mail veya bloglarımız gibi her türlü yolla onlara bu çağrıda bulunmaktan çekinmemeliyiz. Alo Gıda Hattı 174 yazımızda da belirttiğimiz gibi bu hattı da gerekli bilgileri almak için kullanabiliriz.
   İçerikteki emülgatörlere gelecek olursak; gördüğümüz gibi emülgatörler yağların kimyasal işlemlere tabi tutulup esterlerinin ya da asidlerinin oluşturulmasıyla elde edilmiş. Bu yağların menşe'leri de etikette belirtilmediği için bu ürün ve bu tür emülgatörleri içeren diğer hazır ürünler de benim için "şüpheli" konumunda.
   
   Şimdi bu yazının üzerine, diğer bazı yazılarımda olduğu gibi şu soruların geleceğini tahmin ediyorum: "Peki Ülker'in ürünü olan Cafe Crown'da da bunlar var mı, ona güvenebilir miyiz?"
   Sevgili arkadaşlarım, ben marka ayırt etmeksizin ürünlerinde verdikleri bilgiler üzerinden yazılarımı yazıyorum ve kendi hayatımda da bu şekilde uyguluyorum. Bize kim sağlıklı veya sağlıksız bilgi veriyorsa onları sizinle paylaşmaya çalışıyorum. İçeriğinin sağlam olduğuna kani olduğum bir markayla ilgili olarak yazdığımda da o markanın reklamını yapma çabam olmuyor çünkü bu işten bir menfaatim yok. Lütfen bunları düşünerek yazdıklarımı değerlendiriniz. 
   Ayrıca, neden örneğin Eti'nin üzerinde de aynı ibareler yer alırken Eti'ye önyargıyla yaklaşıp Ülker'i kanatlarımızın altına alıyoruz bunu da anlamış değilim. Ülker bilgi olarak bize Eti veya diğer çoğu markadan farklı hangi bilgiyi güvenceyi veriyor ki bu kadar güveniyoruz? Daha önceki yazılarımda da belirttiğim gibi, ben bir firmanın sahibinin dış görünümüne bakarak onun ürününü tüketip tüketmeyeceğime karar veremem. O insanın itikadını hanginiz biliyor, ürününü satmak için reklam yapmadığına hanginizin garantisi var ?
   Benim "reklam yapmak" olarak düşünülüyorsa bu şekilde arkasında durduğum sizlere de sık sık bahsettiğim yan sütunda da linkini verdiğim tek bir firma var o da "Afia Gıda". Web sitesini ziyaret edip helâl sertifikalarını gördükten sonra bu güvenimin nereden kaynaklandığını görebilirsiniz.
   Velhasıl kelâm ister Ülker olsun ister Nestle, bilgilendirmeleri beni tatmin etmedikçe üstte yazdıklarımıza benzer içeriklere sahip olan hiçbir ürünü tüketmiyorum. Bana güvenilir olup olmadığını soran arkadaşlarıma da bu açıklamalardan sonra hüküm vermeyip kendi tasarruflarına bıraktığımı bildirmek istiyorum. Çünkü burada bir "aşağı tükürsem sakal, yukarı tükürsem bıyık" durumu var. Kesin bilgi elimde olmadığı için herşeye şüpheli olarak yaklaşabiliyorum ve sizinle de sadece bu yaklaşımlarımı paylaşabilirim. Eğer yetersiz bilgiyle kalkıp bu markayı veya ürünü tüketmeyin dersem herkese açık olan bu yazılarım mahkemelik olma yolunu bana açabilir. Yani karar sizin :)
   
   Süt tozu konusunda ise dünya üzerinde özellikle geçtiğimiz 1-2 senede ne skandallar yaşandığını duymayan kalmamıştır diye düşünüyorum. Bebek mamalarına katılan süt tozu içeriklerinden ötürü birçok bebek kaybedildi veya sakatlıklara maruz kaldı. Şu anda da bu durumun ne kadar düzeltildiğini bilemiyoruz. Bunun dışında süt tozu yine kaynağı belirtilmemiş şekilde "yağ asidi, yağ asidi esterleri" vb gibi yağlardan elde edilen emülgatörler içerdikçe benim için dini duyarlılık noktasında güvenilir değildir.
   
   Bir sonraki yazımda hangi kahveleri tükettiğimi ve Afia Gıda'nın Malezya'dan helâl sertifikalı kahvelerinden bahsedeceğim.
   Sağlıklı, keyifli kalın...

Mim

  Değerli takipçilerimden Sevgi bana çocuklukla ilgili bir mim göndermiş. İlk blog mimimiz için kendisine teşekkür edip sorulara gelelim..
1. Sizi mimleyen kişinin linkini verin: Sevgiden Esintiler
2. Çocukluğunuzda anne ve babanızla (yada aile büyükleri) yaptığınız ve sizi siz yapan şeylere katkısı olan bir olay veya bir aktivite...ve hangi yönünüze katkısı oldu?
Başka zamanlarda herkes işte güçte okulda olsa da kandiller ve bayramlarda hiç sektirmeden babamın hepimizi bir araya toplayıp mübarek geceleri ihya etmeyi öğretmesi benim için çok güzeldi.
3. Çocukken oynamayı en sevdiğiniz oyun ve oyun aparatı neydi?
Kesinlikle isim-şehir ve "SOS" (bilenler hatırlayıp gülümseyeceklerdir), dolayısıyla kağıt ve kalem :)
4. Çocukluğunuz veya ilk gençliğinizle ilgili keşke daha farklı olsaydı dediğiniz bir durum?
Keşke bir ablam veya abim olsaydı demişimdir hep, bu olabilir belki.
5. Sokakta oynar mıydınız? Neler oynardınız?
Evet çok oynardık, "simiiiit", saklambaç, yerden yüksek :) 
6. Çocukluk veya  ilk gençlikle ilgili iyiki böyle olmuş dediğiniz bir olay?
İyi ki kitap okuma alışkanlığı kazanıp çok sayıda kitap okumuşum..
7. Varsa çocukluk dönemine ait bugünü etkileyen bir olay veya anı...
Çok sık bademcik iltihaplanması geçirirdim, hayatım penisilinle geçerdi, geçen sene bademciklerimi aldırmama neden olarak bugünümü etkiledi diyebilirim, bir de eczacılık seçmeme etkisi olmuş olabilir :)


Ben de bu mimi Aslıhan (Urfa Tutkunu), Mihriban ve Fatma (Evimizdeki Lezzetler), Aysun (Ayşesüeda), Mine (Kemalpaşatatlısı), Ümmühan (SultanSofrası), Tuba (Tubanın tarifleri) arkadaşlara gönderiyorum. Bakalım onlar ne cevaplar verecekler :)

17 Şubat 2010 Çarşamba

Bursa Kemalpaşa Tatlısı

    Kemalpaşatatlısı.com sitesinin sevgili sahibesi Mine hanım ile blog yorumları vesilesiyle yollarımız kesişti. Kemalpaşalı biri bulunca tatlı ile ilgili soru sormadan olmazdı tabiki :) 
   Bildiğiniz gibi ben hazır, paketlenmiş ve özellikle belirli katkı maddelerini içeren gıdaları tüketmiyorum. Ama tatlı krizleri anlarında veya pratik birşeyler hazırlamak istediğimde aklıma kemalpaşa tatlısı gelmiyor değildi. Bir iki defa almış olsam da içim rahat etmemişti, Mine hanımı bulmuşken detaylı bilgi edinmek istedim, sağolsun tüm sorularıma ayrıntılı cevaplar verdi. Benim için kaç imalathaneyi gezip soruşturdu kendisi, bununla da kalmayıp orijinal kemalpaşa tatlısından tatmam için bana üç değişik markanın tatlılarından birer paket gönderdi Allah razı olsun.
   Kemalpaşa tatlısının yapımında şekerpare gibi tatlılarda olduğu gibi margarin kullanılmıyormuş. Mine hanım 2009 yılında yapılan tatlı şenliklerindeki yaışmada birinci olan marka Kem-Tat markasının üreticileri ile görüşmüş, bunun yanında bu şenliklerde 2. olan markaya ve de ikinci kuşaktır kemalpaşa tatlısı yapan Mine hanımın da yakinen tanıdığı bir tatlı üreticisine de olmak üzere toplam 3 yere benim sorularım için gidip bilgi almış. Bana anlattıkları beni bu tatlıyı orijinal yerinden aldığımız sürece emniyet ile yiyebileceğimize ikna etti, kalbim mutmain oldu :) Ben de bu sabah tatlılarımı yaptım, akşama da hep beraber yedik, çabucak tükendi. Evdekilerin hepsi çok beğendi, hazır olduğuna inanmadılar, benim yapıp yapmadığımı sordular. Bilirsiniz normalde hazır kemalpaşalar tamamen sert, kıtır kıtır olurlar, pişirirken de çok dağılırlar. Bu tatlılar tamamen onlardan farklı, taze olarak yapılıp satılıyormuş, ve taze olarak tüketilmesi gerekiyormuş. 
   Fotoğrafta da dokusunu sizlere tarif edebilmek için iki parmağım arasında bastırdım, sünger gibi yumuşak ama dağılmayan bir dokusu var. Ben bir paketini yaptım, diğer ikisini buzluğa koydum ki tazelikleri bozulmasın. Bu şekilde uzun süre dayanıyormuş.
   Siz de orijinal kemalpaşa tatlısı sipariş etmek isterseniz Mine hanımın sitesini ziyaret edin derim. Sizinle severek ilgilenip siparişlerinizi kısa sürede ulaştıracağından eminim :) Şimdi tarifimiz:
-1 litre suya 750 gram toz şeker koyup kaynatın. 25 adet taze kemalpaşa tatlısını şerbetin içine atın. Şerbetin yüzeyine çıktıkça bir kevgirle hafifçe alta doğru aktarın. Şerbet koyulaşıp tatlılar şerbeti iyice çektiğinde tatlıları şerbetten çıkarıp büyük düz bir tabağa alın. Tatlıları çıkarmadan önce bir tanesini ikiye bölüp içinin şerbeti çekip çekmediğini kontrol edebilirsiniz. Ben tabağa aldıktan sonra da üzerine kalan şerbetten 1 kepçe kadar gezdirdim. 
  Soğuyunca dilediğiniz gibi (file fıstık, toz fıstık, file badem, kaymak vs veya sade) süsleyerek servis yapın.
   Bu tadı denemenizi tavsiye ederim. Mine hanım bunların yanında bir de tazecik lor peyniri göndermiş İstanbul'da belki bulamam diye. Çok da iyi yapmış çünkü gerçekten her zaman bulunmuyor. Şimdi üzerinden daha fazla zaman geçmeden bu tuzsuz, kaymağımsı tatta olan nefis lor peyniri ile ne yapabilirim diye düşünüyorum, fikri olan var mı? Tekrar herşey için teşekkürler Mine hanım...
 

16 Şubat 2010 Salı

Muhlama

   Bugünlerde üzüldüğüm bir haberin etkisiyle pek yazı yazmak, tarif eklemek isteğim yoktu. Ama Jibek ablamın benden istediği muhlamayı ona hediye olarak yapıp koymak istedim. Onun için dua edelim arkadaşlar, Allah sıkıntılarını gidersin inşallah.. Aslıhan (Urfa Tutkunu) da muhlama tarifi istemişti, bu tarif her iki dostumuz ve muhlamayı merak eden herkes için olsun.
   Muhlama, genelde Trabzon'un meşhur "kolot peyniri" ile yapılan, ana malzemeleri peynir ve mısır unu olan bir yemek. İçerisine yine Trabzon'un köy peyniri dediğimiz lora benzeyen ama tuzlu ve lordan biraz daha su miktarı az olan peynirden de koyulur. Ben kaşar ve kolot peynirini karışık olarak kullanmayı tercih ediyorum, evde kolot peyniri olmadığı zaman sadece kaşar ile yapıyorum öyle de çok güzel oluyor. Babaannemin yoğurt ve kaymak koyduğunu da görmüştüm. Bu şekilde daha sulu bir kıvam elde edilir. Peynirin uzamasını istiyorsak su oranı çok fazla olmamalı, ama hafif sulu muhlama da çok sevilerek yenir. Kolot peynirimiz ve kesilmiş hali:
  
   Muhlamayı biz genelde kahvaltılarda yemeyi severiz. Ramazan'da sahurlarda da tok tutucu özelliğiyle güzel bir alternatif oluyor. Misafir ağırlandığında önden sıcak olarak küçük bir tavada muhlama servis edildiği de olur. Aslında bakır tavada yapıp çekmek istiyordum ama o an teflon uygundu onu kullandım. Size bakır kapta pişirmenizi öneririm. Bu şekilde dibi de hafif tutarak güzel bir kızarmış peynir katmanı oluşturuyor. Küçükken alüminyum tavalarda muhlama yapıp kaşıklarla dibini kazımak için yarışırdık. Muhlamanın en sevilen yeri "dibi"ydi bizim için, kim en çok kazıyabilirse o götürürdü güzel yeri :) Teknolojinin hayatımızdan aldığı soba üstü kestaneler gibi muhlama zevkimiz de teflonun azizliğine uğradı. Alüminyumun zararlarını öğrendik zamanla gerçi ama bakır tavaların sadece nostaljik nesneler olarak kalmak zorunda bırakılması bence teflon üreticilerinin bir stratejisi ve kapitalizmin dayatması. (-Bu aralar Bülent Akyürek okuyorum, sanırım biraz onun gibi düşünmeye başladım :), okumamış olanlara tavsiye ederim. Ancak dikkat, sert dili ve alışılmamış ifadeleri çarpabilir, bünyeye ağır gelebilir:)~~elimdeki kitabı "İçinizdeki Öküze Oha Deyin!", yandaki kitapyurdu linklerinden sipariş edebilirsiniz:)~~-)
   Bunca laftan sonra gelelim tarifimize. Uzungöl'deki muhlamaya her gidişimde hayran kalsam da henüz onların sırrını çözebilmiş değilim. Sanıyorum ki onlar peynirlerini özel olarak yaptırıyorlar ya da değişik bir pişirme şekilleri olmalı. Klasik muhlama tarifi herkesçe bilinir ama ben zamanla deneye deneye Uzungöl muhlamasına yakın bir muhlama elde etmeyi başardım. Babaannem ve babamdan 10 üzerinden 11 alan muhlamamızı her zaman göz kararı yapıyordum ancak bu sefer ölçmeye çalıştım. En büyük boy tavaya göre yaptım, siz yarı yarıya azaltarak yapın. İşte tarifimiz:
-1 tabak küçük küçük doğranmış kolot veya kaşar peyniri (ben 1 avuç kaşar ekledim)
-6 tepeleme yemek kaşığı mısır unu (mısır unumuzu da babaannem hazırlıyor, saf mısır unu değil, mısır, "ballı fasulye" dedikleri bir çeşit soya fasulyesi olduğunu tahmin ettiğim tahılla birlikte öğütülüyor)
-2 tepeleme yemek kaşığı tereyağı
-tuz
-yeteri kadar kaynar su
Hazırlanışı:
-Tereyağını eritin ve hafif kızdırın. Mısır ununu ekleyerek bir süre kavurun. Tüm mısır unu tereyağını emmeli ve topak olmamalıdır, kaşıkla un topaklarını ezerek karıştırın.
-2 dakika kadar mısır ununu kavurduktan sonra kaynar suyu azar azar ekleyin. Mısır unu suyu çektikçe su eklemeye ve karıştırmaya devam edin ve bir süre bu şekilde pişirin. Sulu bir kıvamda iken peyniri ekleyin. Peyniri eklemenizle de muhlama bir miktar yoğunlaşacaktır o yüzden hafif sulu iken peyniri ekliyoruz. Peyniri ekledikten sonra hızlı hareketlerle dairesel olarak karıştırıp peynirin erimesini sağlayın ve ocaktan alın. Muhallebimsi bir kıvamda olmalı, sulu olursa durdukça suyunu çekecektir onun için önemli değil ama susuz olmamasına dikkat edin sonra çok katılaşır.

Bir kapta mısır unu ve peynir karışımının üzerine kaynar su ekleyip sonra tavada pişirilerek yapılan bir şekli de var. Ancak ben mısır ununun kavrulmasıyla çıkan o kokuyu ve kavrulmuş mısır unuyla yapılan tadı daha çok seviyorum. Ya da mısır unu kavrulduktan sonra suyu eklemeden peynir eklenebilir. Siz de zamanla deneme yaparak sevdiğiniz şekle ulaşabilirsiniz.

Muhlamamızı sıcak sıcak sofraya koyup ekmek banarak yiyoruz, kaşık kullanmak yok :)
Deneyeceklere afiyet olsun..

(Parmak kardeşimindir :) )

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails